22 Şubat 2011 Salı

Talihli Serüvenler Dizisi



Cok sevgili okur,

Sözlerime cook uzun zaman oldu, ne zamandir yazamadım gibi klise sözlerle baslamak isteyip baslayamanın verdigi derin bir hüzün ve üzüntü duygusuyla basliyorum.

Talihsiz seyler hayatta tum kucuklukleriyle ara ara devam etse de artik benle cok da fazla ugrasmamaya karar vermisler. Gecen gün kapimin önüne bir sise iksir birakmislar. Bundan icersem eger tekrar talihsiz olabilirmisim istersem. Peki ben ne mi yaptim, tabi ki de iksiri icmedim ve de kosarak lavaboya döktüm.

Artik talihli bir insan olduguma gore bir takim himhimlar, sismanliklar ve de tüy yumaklari gibi seyler etrafimda sürekli. Ha tabi bir de bunlari bana veren bir kisi var. Kendisi benim icin cok özel. O u e kad e ig m öy es a di . Cok sevgili okur, daktilonun basi tuslari yine tutukluk yapmis, simdi fark ettim. Bunun icin özür diliyorum ve hemen gitmek zorunda oldugumu belirtmek istiyorum çünkü himhimlar terligimin sol tekini yine calmis.

Kendine cok ama cok iyi bakman dilegiyle.

Saygilarimla...






4 Kasım 2010 Perşembe

6 Mayıs 2010 Perşembe

Stop Motion Çakması Taksim Havaları

Sevgili okur,

Hiç kasmadan stop motionumsu bir şeyler yapılır mı diye sordum kendi kendime, haydi bir deneyeyim dedim sonra. Zaten üzülerek belirtmek istiyorum ki, pek bir şeye de benzemedi. Fona da bir zamanların İstiklal klasiği olmuş Goran Bregovich - Talijanska'yı ekleyeyim de daha da bir klişe olsun dedim. İyi seyirler dilerim.



Daha dandik denemelerde görüşmek üzere. Kendine iyi bakman dileğiyle.


20 Şubat 2010 Cumartesi

Dikkatsiz Tavşan ve Salyangozun Hazin Sonu

Sevgili Okur,

İzlemek üzere olduğun videonun hiç de iç açıcı olmadığı konusunda seni uyarır, bu sayfayı derhal terk etmeni öneririm.



Saygılarımla,

16 Şubat 2010 Salı

Depresif Fare ve Onu Bekleyenler


Çok sevgili okur,

Sekiz saniyelik başka bir stop-motion denemesini olur da izlemezsin belki diye huzuruna sunuyorum.


Saygılarımla,


15 Şubat 2010 Pazartesi

Where the Wild Things Are

There were some buildings... There were these really tall buildings, and they could walk. Then there were some vampires. And one of the vampires bit the tallest building, and his fangs broke off. Then all his other teeth fell out. Then he started crying. And then, all the other vampires said, 'Why are you crying? Weren't those just your baby teeth?' And he said, 'No. Those were my grown up teeth.' And the vampires knew he couldn't be a vampire anymore, so they left him. The end.

Daha fazla bilgi için, bkz. Where the Wild Things are

13 Şubat 2010 Cumartesi

You'd Better "Stop"!

Sevgili okur, ya da bu durumda izler mi demeliyim bilemedim, ha tamam izleyici, evet, sevgili okur ve izleyici,

Aşağıda kendi çapımda yaptığım stop motion denemelerini görebilir, içlerinden hangisinin daha dandik ve saçma olduğuna karar verebilirsin, ancak bunları izlemen için seni zorlayamam...

Jack ve El Sallama Çabası


The Melancholy Death of the Shapeless Creature


Corpse Bride


İİ-Vah


Saygılarımla,


5 Aralık 2009 Cumartesi

Dandik

Çok sevgili okur,

Hayat ne kadar saçma değil mi? Yoksa bana mı öyle geliyor, ki eminim de gelmiyordur.

Böyle bir gün çok mutluyken ertesi gün çok mutsuz falan, bayağı bir saçma bence.

Ama sanırım yapacak da pek bir şey yok bunu değiştirmek için.

Değişiklik olsun diye de bu resmi ekledim saçmasal blogun saçmasal sayfasına.


Saygılarımla,


20 Eylül 2009 Pazar

Kick the Bairam

Sevgili okur,

Nerede o eski bayramlar diye birisi sorarsa eğer bu yıl cevabını çok iyi biliyorum. Şurada bak, hemen giderken sağda bekliyor, oradan dön orada görürsün eski bayramı demek istiyorum. Ya da neyse işte, sıkıldım da ben biraz, kick the bairam diyorum o yüzden.


3G olsaydı da görüntülü bayram sohbetleri yapsaydım keşke.




7 Eylül 2009 Pazartesi

Wall-e for 13 seconds

Sevgili okur,

Yüzyıllardan bu yana beklenen an sonunda geldi ve dandik stop motion filmimle karşınızdayım. Eylemlerim devam edecek.

Umarım beğenirsin,



Saygılarımla,


6 Eylül 2009 Pazar

Dandik stop motion

Sevgili okur,

Bugün dandik stop motion wall-e filmi çektim, ama internetim olmadığı için koyamadım bu dandik bloga, en kısa zamanda koyacağım ama dandik zaten bence bunu boşvermelisin...

Talihsizşeylerkişisi...

30 Temmuz 2009 Perşembe

Dreams

oh i, i believe in magic and i believe in dreams
until i heard the thunder rumble
i saw the mountains crumble -then came the circus so i followed it’s parade
with all the fancy lion tamers, high-wire fiery flamersravers of every kind
i saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreams
sodom and gomorrah
i see you’re back in town.
and though you build a wall around you
the multitude still found you
just like a circus to start with a parade
oh but a parade of thefancy lion tamers, high-wire fiery flamers
ravers of every kindi saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreams
now i can see the whole world is just a circus
and i can tell that the circus why it’s just hell
and then i heard a drummer rolling
i found my seat’s been stolen
then a spotlight hit me going wild in center ring for all you
fancy lion tamers, high-wire fiery flamers
ravers of every kind
i saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreamsmy dreams my dreams
well i, i believe in magic and i believe in dreams
i said i, i believe in magic and i, i believe in dreams
i believe in dreamsi said i, i believe in magic, i believe in dreams
i believe in dreams, magic, magical dreams
i wanted to sing that i believe in dreams
magical dreams, oh i believe in dreams
i said i, i believe in magic, i still believe in dreams

25 Temmuz 2009 Cumartesi

The Day I Swapped My Dreams For Nothing



Sevgili okur,

Küçükken ne güzeldi değil mi, hepimizin hayalleri vardı, küçüldükçe hayaller artardı çünkü onları taşıyabilme kuvvetimiz de artardı. Pamuktan oyuncaklar dünyayı kurtarır, saçları çıkan küçük askerlerin saçını çıkardığımızda korkardık. Kafalarının içinin boş olduğunu ve gözlerinin aslında saçlarının bir parçası olduğunu anlayınca yepyeni bir oyun geliştirirdik. Askerlerden biri efendi olurdu, diğerleri de (saçı çıkarılmış olanlar) onun köleleri olurdu. Efendi olan hepsini büyüleyip bütün gün boyu kendi işlerine onları koştururdu.


Bir de tüm hayalleri süsleyen ve de asla elde edilemeyen, ya bir arkadaşın ya da bir akrabanın sahip olduğu fantastik ötesi oyuncaklar vardı. Bunlardan biri de 3 tane farklı renkte (mavi, kırmızı, siyah) penguenin bir yarış pistinden aşağıya hızla kayıp sonra da yürüyen merdivenle yukarıya çıktığı oyundu. O penguenler aslında o yolları gitmezlerdi sadece, tüm kuzey kutbunu, güney kutbunu dolaşır, buzullardan aşağıya atlar suya dalar oradan zıplayarak çıkıp kendilerini karların içine atardı kafanın içinde. İşte o yüzden çok güzeldi o oyuncak, belki de çok istenip de ulaşılamadığı için çok güzeldi.


Sonra ne vardı, evet tuhaf belki ama, bundan 18 yıl önce yağmurlu bir kış akşamı daha yeni taşınılan bir şehirde cebinde doğru düzgün parası olmayan bir baba tarafından deterjanların yanından çıkartılıp alınan yumoş oyuncağı vardı. Tüm kutunun parası daha sonra 4 aylık borç senediyle ödenmişti. Şu anda manasız gelebilecek o oyuncağın kucaklanıp eve kadar götürüldüğü an o oyuncak kadar yumuşak bulutların üzerinde gezindiğim bir andı benim için. Yıllar sonra bunun ardında yatan fedakarlığın farkına varınca bir o kadar da değeri artmıştı. Alt tarafı bir oyuncaktı ama olsundu.


Peki sonra noldu mu? Neden herşey bu kadar ciddiye bindi? Niçin hayal kurmayı bıraktık, niçin artık hiçbir şeyin gerçek olmadığını, olmayacağını düşünüyoruz sevgili okur? Sanırım cevap çok basit, büyüdük... diyemeyeceğim tabi ki, bu oldukça klişe ve saçma olurdu, büyüdük tamam belki ama büyürken de hayallerimizi boğarak bir kenara bıraktık, her doğum günümüzde içinde bulunduğumuz eski halimizi üzerimizden atıp üstümüze yepyeni kıyafetler giydik, onlar da eskiyince yine aynısını yaptık... Bu süreç içerisinde hayallerimiz de inceldi, inceldi, inceldi ve artık yok olma aşamasına geldi. Zaten birçok kişiye göre de hayallerin arkasına sığınıp yaşamak fazla ama bilmiyorum. Benim yine de oyuncak sepetimin en altında sakladığım bir tutam hayal kırıntısı kaldı, hiçbir zaman kimseye vermeyeceğim, göstermeyeceğim ve ölene kadar saklayacağım belki de, kim bilir...



Hayallerinin hepsini kaybetmemen dileğiyle,

Saygılarımla.

14 Temmuz 2009 Salı

Başımıza taş yağacak


Sevgili okur,

Böyle insanlar, kalabalık, kargaşa, gürültü. Hepimizin gün içerisinde çok iyi gördüğü şeyler. Mesela geçenlerde yolda giderken önüme çıkan, "Yüzük Tayfları" olarak da anılan "Nazgul"leri geçtikten sonra aniden karşımda beliren ilkel taşıma aracından kaçarak duvara yanaştıktan sonra birden kendimi Mordor'daki kaosun içinde buldum. Nazguller gidene kadar bir yerlerde saklandım

.
Şimdi tabi sorabilirsin kendi kendine, bu kaos, bu keşmekeş nedir? Neden bunun içine girilir? Niçin insan bu yüzden kendi kendine moralini bozar? Aslında bunun tek ama tek nedeni yine saçmalığın kendisi. Bu saçmalığı daha da saçma yapan etmen ise herşeyi daha da zor kılan, gün içinde sürekli karşımıza çıkan irili ufaklı engeller, zorluklar.

Murphy adlı bir kişi zaten bunları çok, çok önceden saptamış sevgili okur, bu yüzden bana çok da fazla söz düşmüyor bu konuda. Mesela geçenlerde gizli bir postayla elime ulaştırılmış eski bir kağıtta şunlar yazıyordu:

  • İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.
  • Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.
  • Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.
  • Duşa girip ıslandığında telefon çalar.
  • Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.
  • Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.
  • Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.
  • İşler yolunda gittiği zaman mutlaka bir terslik vardır.
  • Aradığınız şeyi baktığınız en son yerde bulursunuz.
  • Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.
  • Telefon çalmasını beklediğin süreler boyunca çalmayacak, ancak başından ayrılıp başka bir işle meşgul olduğun anda çalıp seni bölecektir.
  • Dakikalarca beklediğin otobüs sen tam sigara yaktığında gelecektir.
  • Sigara dumanı herzaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir.

"Then it comes to be that the soothing light at the end of your tunnel was just a freight train coming your way."

Tünelin sonundaki ışığın trenden gelmemesi dileğiyle.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

And that is all, that love's about


Sevgili okur,

Aşk diye bir şey var, bilmem biliyor musun kendisini, tanıyor musun? Çeşitli konseptler dahilinde gündelik hayatta hepimizin karşısına çıkıyor. Bazen doğrudan içinde oluyoruz, bazen dışarıdan izliyoruz, bazen bir yerde okuyoruz, bazen ise bir şekilde bir yerlerden karşımıza çıkıveriyor.

Ben burada bir filmi izlerken karşıma çıkıveren bir aşktan bahsetmek istiyorum. Resimden de anlaşılacağı gibi filmimizin ismi "Wall-e". Wall-e'yi izlerken gördüğüm ve hissettiğim aşk diğer başka herhangi bir filmdeki aşktan çok ama çok daha farklıydı. Neden diye sorarsan eğer, vereceğim cevap çok basit. Çünkü orada gördüğüm şey aşkın tamamen farklı bir boyutuydu. Bir kişiye aşık olmamız için saatlerce karşılıklı konuşmamız, sözsel anlamda bir şeyleri paylaşmamız gerekmediğini gördüm. Kısacası aşkın en basit ve yalın halini gördüm Wall-e'de. Bu yeryüzüne sığmayan, uzayın derinliklerine taşınan, kişiyi farklı bir boyuta taşıyan, bambaşka bir aşktı gördüğüm ve gerçekten büyülendim.

Sen sen ol, Wall-e'nin yaptığı gibi asla peşini bırakma, sonsuzluğa doğru bile olsa vazgeçme.

Bu da böyle bir yazı oldu ama ne yapalım. Son olarak filmin en beğendiğim yerinde çalan şarkının sözlerini yazarak yazıma bir son vermek istiyorum:

And that is all
That love's about
And we'll recall when time runs out
That it only took a moment
To be loved a whole life long.

Aşklı günler dileğiyle.