30 Temmuz 2009 Perşembe

Dreams

oh i, i believe in magic and i believe in dreams
until i heard the thunder rumble
i saw the mountains crumble -then came the circus so i followed it’s parade
with all the fancy lion tamers, high-wire fiery flamersravers of every kind
i saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreams
sodom and gomorrah
i see you’re back in town.
and though you build a wall around you
the multitude still found you
just like a circus to start with a parade
oh but a parade of thefancy lion tamers, high-wire fiery flamers
ravers of every kindi saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreams
now i can see the whole world is just a circus
and i can tell that the circus why it’s just hell
and then i heard a drummer rolling
i found my seat’s been stolen
then a spotlight hit me going wild in center ring for all you
fancy lion tamers, high-wire fiery flamers
ravers of every kind
i saw those high-stepping sexy witches
sons of satin, sons of bitches - all were there in my dreams
all in my dreamsmy dreams my dreams
well i, i believe in magic and i believe in dreams
i said i, i believe in magic and i, i believe in dreams
i believe in dreamsi said i, i believe in magic, i believe in dreams
i believe in dreams, magic, magical dreams
i wanted to sing that i believe in dreams
magical dreams, oh i believe in dreams
i said i, i believe in magic, i still believe in dreams

25 Temmuz 2009 Cumartesi

The Day I Swapped My Dreams For Nothing



Sevgili okur,

Küçükken ne güzeldi değil mi, hepimizin hayalleri vardı, küçüldükçe hayaller artardı çünkü onları taşıyabilme kuvvetimiz de artardı. Pamuktan oyuncaklar dünyayı kurtarır, saçları çıkan küçük askerlerin saçını çıkardığımızda korkardık. Kafalarının içinin boş olduğunu ve gözlerinin aslında saçlarının bir parçası olduğunu anlayınca yepyeni bir oyun geliştirirdik. Askerlerden biri efendi olurdu, diğerleri de (saçı çıkarılmış olanlar) onun köleleri olurdu. Efendi olan hepsini büyüleyip bütün gün boyu kendi işlerine onları koştururdu.


Bir de tüm hayalleri süsleyen ve de asla elde edilemeyen, ya bir arkadaşın ya da bir akrabanın sahip olduğu fantastik ötesi oyuncaklar vardı. Bunlardan biri de 3 tane farklı renkte (mavi, kırmızı, siyah) penguenin bir yarış pistinden aşağıya hızla kayıp sonra da yürüyen merdivenle yukarıya çıktığı oyundu. O penguenler aslında o yolları gitmezlerdi sadece, tüm kuzey kutbunu, güney kutbunu dolaşır, buzullardan aşağıya atlar suya dalar oradan zıplayarak çıkıp kendilerini karların içine atardı kafanın içinde. İşte o yüzden çok güzeldi o oyuncak, belki de çok istenip de ulaşılamadığı için çok güzeldi.


Sonra ne vardı, evet tuhaf belki ama, bundan 18 yıl önce yağmurlu bir kış akşamı daha yeni taşınılan bir şehirde cebinde doğru düzgün parası olmayan bir baba tarafından deterjanların yanından çıkartılıp alınan yumoş oyuncağı vardı. Tüm kutunun parası daha sonra 4 aylık borç senediyle ödenmişti. Şu anda manasız gelebilecek o oyuncağın kucaklanıp eve kadar götürüldüğü an o oyuncak kadar yumuşak bulutların üzerinde gezindiğim bir andı benim için. Yıllar sonra bunun ardında yatan fedakarlığın farkına varınca bir o kadar da değeri artmıştı. Alt tarafı bir oyuncaktı ama olsundu.


Peki sonra noldu mu? Neden herşey bu kadar ciddiye bindi? Niçin hayal kurmayı bıraktık, niçin artık hiçbir şeyin gerçek olmadığını, olmayacağını düşünüyoruz sevgili okur? Sanırım cevap çok basit, büyüdük... diyemeyeceğim tabi ki, bu oldukça klişe ve saçma olurdu, büyüdük tamam belki ama büyürken de hayallerimizi boğarak bir kenara bıraktık, her doğum günümüzde içinde bulunduğumuz eski halimizi üzerimizden atıp üstümüze yepyeni kıyafetler giydik, onlar da eskiyince yine aynısını yaptık... Bu süreç içerisinde hayallerimiz de inceldi, inceldi, inceldi ve artık yok olma aşamasına geldi. Zaten birçok kişiye göre de hayallerin arkasına sığınıp yaşamak fazla ama bilmiyorum. Benim yine de oyuncak sepetimin en altında sakladığım bir tutam hayal kırıntısı kaldı, hiçbir zaman kimseye vermeyeceğim, göstermeyeceğim ve ölene kadar saklayacağım belki de, kim bilir...



Hayallerinin hepsini kaybetmemen dileğiyle,

Saygılarımla.

14 Temmuz 2009 Salı

Başımıza taş yağacak


Sevgili okur,

Böyle insanlar, kalabalık, kargaşa, gürültü. Hepimizin gün içerisinde çok iyi gördüğü şeyler. Mesela geçenlerde yolda giderken önüme çıkan, "Yüzük Tayfları" olarak da anılan "Nazgul"leri geçtikten sonra aniden karşımda beliren ilkel taşıma aracından kaçarak duvara yanaştıktan sonra birden kendimi Mordor'daki kaosun içinde buldum. Nazguller gidene kadar bir yerlerde saklandım

.
Şimdi tabi sorabilirsin kendi kendine, bu kaos, bu keşmekeş nedir? Neden bunun içine girilir? Niçin insan bu yüzden kendi kendine moralini bozar? Aslında bunun tek ama tek nedeni yine saçmalığın kendisi. Bu saçmalığı daha da saçma yapan etmen ise herşeyi daha da zor kılan, gün içinde sürekli karşımıza çıkan irili ufaklı engeller, zorluklar.

Murphy adlı bir kişi zaten bunları çok, çok önceden saptamış sevgili okur, bu yüzden bana çok da fazla söz düşmüyor bu konuda. Mesela geçenlerde gizli bir postayla elime ulaştırılmış eski bir kağıtta şunlar yazıyordu:

  • İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.
  • Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.
  • Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.
  • Duşa girip ıslandığında telefon çalar.
  • Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.
  • Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.
  • Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.
  • İşler yolunda gittiği zaman mutlaka bir terslik vardır.
  • Aradığınız şeyi baktığınız en son yerde bulursunuz.
  • Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.
  • Telefon çalmasını beklediğin süreler boyunca çalmayacak, ancak başından ayrılıp başka bir işle meşgul olduğun anda çalıp seni bölecektir.
  • Dakikalarca beklediğin otobüs sen tam sigara yaktığında gelecektir.
  • Sigara dumanı herzaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir.

"Then it comes to be that the soothing light at the end of your tunnel was just a freight train coming your way."

Tünelin sonundaki ışığın trenden gelmemesi dileğiyle.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

And that is all, that love's about


Sevgili okur,

Aşk diye bir şey var, bilmem biliyor musun kendisini, tanıyor musun? Çeşitli konseptler dahilinde gündelik hayatta hepimizin karşısına çıkıyor. Bazen doğrudan içinde oluyoruz, bazen dışarıdan izliyoruz, bazen bir yerde okuyoruz, bazen ise bir şekilde bir yerlerden karşımıza çıkıveriyor.

Ben burada bir filmi izlerken karşıma çıkıveren bir aşktan bahsetmek istiyorum. Resimden de anlaşılacağı gibi filmimizin ismi "Wall-e". Wall-e'yi izlerken gördüğüm ve hissettiğim aşk diğer başka herhangi bir filmdeki aşktan çok ama çok daha farklıydı. Neden diye sorarsan eğer, vereceğim cevap çok basit. Çünkü orada gördüğüm şey aşkın tamamen farklı bir boyutuydu. Bir kişiye aşık olmamız için saatlerce karşılıklı konuşmamız, sözsel anlamda bir şeyleri paylaşmamız gerekmediğini gördüm. Kısacası aşkın en basit ve yalın halini gördüm Wall-e'de. Bu yeryüzüne sığmayan, uzayın derinliklerine taşınan, kişiyi farklı bir boyuta taşıyan, bambaşka bir aşktı gördüğüm ve gerçekten büyülendim.

Sen sen ol, Wall-e'nin yaptığı gibi asla peşini bırakma, sonsuzluğa doğru bile olsa vazgeçme.

Bu da böyle bir yazı oldu ama ne yapalım. Son olarak filmin en beğendiğim yerinde çalan şarkının sözlerini yazarak yazıma bir son vermek istiyorum:

And that is all
That love's about
And we'll recall when time runs out
That it only took a moment
To be loved a whole life long.

Aşklı günler dileğiyle.



Teyze Kültürü ve Getirdikleri


Sevgili okur,

Gerçekten çok dertliyim. Şu insanları gördükçe dertleniyorum, dertlendikçe sinirleniyorum, sinirlendikçe de bana bir şeyler oluyor.

Ben bu insanları gerçekten anlamıyorum, anlayamıyorum artık. Hangi insanlar diye mi soruyorsun? Aslında insanları genel olarak anlamak çok zor ama ben daha çok yaşadığım anlamsız yerdeki manasını tamamen kaybetmiş, hatta o kadar kaybetmiş ki onu camlardan sarkarak sokakta arayan insanımsı yaratıklardan bahsediyorum. Evet, var bunlardan, benim yaşadığım yerde fazlasıyla var hatta. Tam olarak nelerden bahsettiğimi anlamadıysan şöyle bir örnek verebilirim:


Şimdi sevgili okur, insanlar pencereden bakamaz mı, yolda kaldırıma oturamaz mı diye sorabilirsiniz. Tabi ki sarksınlar camdan, tabi ki otursunlar kaldırımların üstünde. Herkes sonuç olarak özgür. Ancak benim dayanamadığım ve anlayamadığım tek bir şey var. Bir yandan bu insanların hayatlarının sıkıcılık seviyesini tahmin edemezken bir yandan da pencerelerinden bakarak gördükleri o küçük dünyalarının ne kadar küçük olduğunu kestiremiyorum. Gerçekten üzülerek söylüyorum ki yapamıyorum bunu. Bir gün acaba daha farklı insanlar görebilecek miyim ben bu güzide yurdumda? Ne dersin, aslında gayet güzel olabilirdi. Boşboş camlardan sarkmak, gün boyu kaldırımlarda oturup sigara içmek yerine bir şeyler yapan, üreten insanlar belki de? Haydi en azından üretmesin hiçbir şey, ondan geçtim belki de en azından ne bileyim, off, dört bir yanımda teyzelerle yaşamak istemiyorum işte.

Bugün bir de şöyle birşey vardı. Megafonla bağıra bağıra birşeyler satarak müziğin sesini daha da açmama yol açan, insan bile diyemeyeceğim şeyler. İstemiyorum böyle şeyler, istememe şansına nail olamaz mıyım, anlamıyorum.


Teyzesiz ve megafonsuz bir hayat dileğiyle.